£5.495
FREE Shipping

Baudolino

Baudolino

RRP: £10.99
Price: £5.495
£5.495 FREE Shipping

In stock

We accept the following payment methods

Description

Please be noted that I did not include some well known mythical creatures such as unicorns and satyrs. Furthermore, some of the creatures were either completely made up or barely mentioned in the refrences. Baudolino is a swindler and makes money by selling fake relics. He is proud to be an accomplished liar, which is somehow supposed to make him endearing to us as readers. Bana anlattıklarına bakılırsa, şimdilik elimizde başka bir şey yok ve bu da yeterli değil. Onun varlığını kanıtlayan, kim olduğunu, nasıl yaşadığını gösteren bir belge gerek.” Sonda anlatılan Friedrich'in ölümü ve Şair ile yaşananlar için bir açıklama geliştirmekte de zorlanıyorum. Eco'nun böyle bir şaşırtmacayı olduğu gibi, sadece şaşırtmaca olsun diye yaptığını sanmıyorum. Babasını öldüren ve annesiyle öpüşen Baudolino'nun Oedipusvari hikayesiyle ilgili başka bir yorum da getirilebilir ama artık orasını başka okumalara bırakıyorum.

While the novel begins with a more historically accurate setting and plot, as the quest progresses the story become increasing fantastical. At the end of the journey, it crosses into pure fantasy. One basis that people like St. Anslem, and St. Agustine built their arguments for God's existence upon, is that if we can conceive of something greater than anything, then surely that thing exists! Well, why not the same with stories themselves? If we can think of a story that is grander, and more epic than anything, shouldn't that story be true too? Ich mochte den Witz und die philosophischen Gedanken der Geschichte. Wie Eco sich über die Geschichtsschreibung lustig macht ist wirklich köstlich. Eco greift bis heute ungeklärte Ereignisse wie die Heiligsprechung Karl des Großen, den Tod Barbarossas oder wie die heiligen drei Könige im Kölner Dom überhaupt als diese identifiziert werden konnten, auf und präsentiert sie als banale Ideen Baudolinos. Da Baudolino selbst jedoch immer wieder betont ein geborener Lügner zu sein, kann man auch seinen Geschichten nur bedingt Glauben schenken. This is Umberto Eco, after all. If we're not knee-or-thigh-deep in fascinating historical footnotes couched in an expansive idea-rich adventure, then we must have wandered into someone else's novel.Kyot the Provençal is claimed by Wolfram von Eschenbach to have been a Provençal poet who supplied him with the source for his Arthurian romance Parzival. Wolfram may have been referring to the northern French poet Guiot de Provins.

Now, one of our brothers, Eldad of the tribe of Dan, more than a hundred years ago, arrived at Qayrawan, in Africa, where a community of the Chosen People exists, saying that he came from the kingdom of the ten lost tribes, a land blessed by heaven, where life is peaceful, never troubled by any crime, where truly the streams flow with milk and honey. This land has remained separated from every other country because it is defended by the river Sambatyon, which is as wide as the shot of the mightiest bow, but it is without water, and only sand and stones flow there furiously, making a noise so horrible that it can be heard even at the distance of a day’s march, and that inanimate matter flows there so rapidly that anyone wishing to cross the river would be swept away by it. That stony course stops only at the beginning of the Sabbath, and only on the Sabbath can it be crossed, but no son of Israel could violate the Sabbath day of rest. Kitapta neyin kurgu, neyin gerçek olduğunu anlayamayız ama bu noktada; Baudolino da kendi yarattığı dünyada tıpkı bizim gibidir. Anlatırken onun için her şey gerçektir. Yaşarken de her şey düş gibidir. Bu yalan ve hakikat arasında gidip gelen, yalanın işlevselliğini tercih eden, evet, tercih eden insanlara dair çok örnek var kitapta. Ama bununla birlikte Baudolino'nun kendi yalanlarına inandığını da görüyoruz. Bir yalan uydurduğunu aklının bir ucuyla bilmeye devam etse de, başka açıklamalarla bu yalana inanmaya devam ediyor. Bölüm 16-17'deki Zosimos hikayesini de böyle okuyabiliriz. Burada yine hakikatin olmadığı bir düzlemde, herkesin avantaj elde etmek için çabalayışını görüyoruz. Baudolino Zosimos'u kandırmaya çalışırken Zosimos Baudolino’yu kandırıyor ve Rahip Johannes’in mektubu değiştirilmiş biçimde Bizans’ta ortaya çıkıyor, üstüne üstlük papalık tarafından da ona bir cevap veriliyor. Baudolino’nun fantezisi tüm dünyayı etkileyecek kadar önemli hale geliyor ve papalık bile cevap verdiğine göre, diyor Baudolino, bu belki de sadece bir fantezi değildir. Bir temel fıkrasına benziyor bu. Temel ekmek kuyruğuna giriyor, bakıyor kuyruk çok uzun, bağırıyor ileriye doğru: “Diğer fırında ekmek bedavaymış, koşun!” Sıradaki herkes koşuyor ve geriye yalnızca Temel kalıyor, sonra Temel de şüpheye düşüp, herkes oraya koştuğuna göre cidden bedava mı acaba, diyor. Baudolino da aynen böyle, uydurduğu yalanın gerçeğe dönüşmesini hayretle izliyor ve kendisi o yalanı de ciddiye alıyor. This is the time of the Crusades and, tongue-in-cheek, Eco acquaints us with the origin of sacred relics. At one time the expedition is carrying six heads of John the Baptist for barter. Saint Baudolino, a historically-attested hermit of the eighth century, is the Patron Saint of Alessandria, and thus it would be natural for a boy born there to bear his name.Johannes'in krallığında bir "ayna hikaye" ile karşılıyoruz böylece. Batı, kendisine uzak olan doğuyu masallaştırırken, doğu, aynı şeyi batı için yapıyor. Batı, anlamı kendisine uzak olan doğuda ararken, doğu, aynısını batı için yapıyor. Bir diğer örnek de Alessandria savaşı. Yine yalan ile gerçek, sahteliğin hakikatin yerini alması temaları üzerinden ilerliyor. Savaş istediği gibi gitmeyince Friedrich zorlanıyor. Baudolino hem kendi halkı, yani öz babası, hem de büyüdüğü yer ve üvey babası arasında kalıyor. Baudolino bu yüzden savaş bitsin isterken, Friedrich savaşı kazanamayacağını anladığı için, Alessandrialılar da yalnızca şehre sahip olmayı arzuladıkları için savaşın bitmesini istiyor. Bu noktada Baudolino, hem kuşatılan kentin hem de kuşatanın arkasından iş çeviriyor ve savaşın bitmesi için planlar yapıyor. Ama aslında iki taraf da Baudolino’nun bunu niye yaptığını biliyor ve ondan yararlanıyor. Herkesin aslında öyle olmadığını bildiği, ama öyleymiş gibi yaptığı bir yalan, gerçek konumuna oturtuluyor. Günümüz Türkiye'sinde buna çok yakışan bazı örnekler var. In the year of 1204, Baudolino of Alessandria enters Constantinople, unaware of the Fourth Crusade that has thrown the city into chaos.

Umberto Eco, kusursuz akıcılığa sahip anlatımıyla kitabını bir solukta okunur hale getirmiş. Lakin en büyük başarılarından birisi şudur: kitapta tarihi gerçeklikler inanılmaz bir ustalık ve isabetlilikle olaylarla kesişir bununla birlikte düş; sinsice gerçeğin yerini alır. Bir süre sonra okuyucu, neyin gerçek neyin kurgu olduğunu anlayamaz hale gelecektir. Bu durum; okuyucuya bir tarih kitabı okumadığını, bir roman okuduğunu hatırlatmaktan fazlasını yapar… Bizi baudolino’nun kendi bulanık gerçekliğine adeta götürür, bunu adeta bize de yaşatır.

Post-truth, son zamanların popüler ve aydınlatıcı tanımlaması. 2016 yılında Oxford Sözlüğü tarafından yılın sözcüğü seçilince de gündelik hayatımıza girdi. Kısaca söylemek gerekirse, gerçeğin ötesi, gerçeğin sonrası gibi bir anlama sahip. Artık gerçeğin kimse tarafından önemsenmediği, işlevsel bilginin, hikayenin seçilip alındığı, işlevsel bulunmayanın ise yanlış ilan edildiği, nesnel bir gerçeklik kabulünün ortadan kalktığını ifade ediyor post-truth, bilhassa siyasi ve sosyal meseleler için geçerli olduğu düşünülse de, aslında daha karmaşık bir mesele, bireysel olarak da işleyen bir durum ve kitapta da bunu görebiliyoruz. Birkaç bilindik post-truth örneği vermek gerekirse, Kabataş yalanı, "Gezi eylemleri sırasında camide bira içildi" yalanı bunların en bilinenleri. İkisini de yalanlayan tanıklar çıksa da, ortada hiçbir kanıt olmadığı halde dillendiriliyor bunlar. Çünkü aslında gerçek olup olmamasının bir önemi yok. Ak Partililerin kandırıldığı yönündeki inanç da aslında bu yüzden doğru değil. Etken-edilgen ilişkisinin ötesinde bir ilişkileri olduğunu düşünüyorum orada. İşte Baudolino bu meseleyi enine boyuna, uzun uzun gösteriyor. Hem işin mutfağını görüyoruz, hem de arka plandaki zihniyeti. Friedrich ve Papa(lar) ve İtalyanlar arasındaki meselelerin çoğunun bu şekilde işlediğini görüyoruz. Ardından Akhunların saldırısı gerçekleşiyor. Yine kitabı Tatar Çölü üzerinden okuyacak olursak, Tatar askerleri gelince hayatın bir anlama kavuşacağını düşünen Buzzati'nin karakterlerinin yerine, düşman geldiğinde hezimete uğrayan, hiçbir planı çalışmayan, rezil rüsva olan Eco karakterleri görüyoruz. Bunu Eco'nun anlamın düşman asker gelse bile gerçekleşmeyeceğini vurgulaması olarak yorumlamak mümkün. Während der Lektüre habe ich mich oft gefragt, ob die Ereignisse wirklich so sehr an den Haaren herbei gezogen sind, da Geschichte doch immer sehr auf Zufällen basiert und immer von Menschen geschrieben wird, von denen man nie sicher sein kann wie sehr sie das Geschehene verfälschen und zu Gunsten einer Seite auslegen. Kann man denn überhaupt der Geschichtsschreibung vertrauen? Laut Baudolino ist es nicht wichtig was wirklich passiert oder nicht, von Bedeutung ist nur ob die Menschen an diese Geschichte glauben, was diese wiederum wahr macht. Ebenso ist eine heilige Reliquie (von denen es im Buch massenweise gibt, auch mehrere Ausgaben der gleichen Reliquie) nur heilig, wenn Menschen daran glauben. Mit dieser Läuterung sorgt Baudolino dafür, dass wir heute einige angebliche Reliquien oder heilige Gebeine haben - wie bspw. die heiligen drei Könige, das Grabtuch Jesu etc. - die ursprünglich von Menschen stammen und aus Gründen weiter gegeben wurden, die entweder banaler nicht sein könnten oder nur für denjenigen persönlich einen Wert hatten. Eco erzählt dies mit so viel Witz dass ich während des Lesens öfter Schmunzeln musste.



  • Fruugo ID: 258392218-563234582
  • EAN: 764486781913
  • Sold by: Fruugo

Delivery & Returns

Fruugo

Address: UK
All products: Visit Fruugo Shop